Ekonomist Doç. Dr. Yusuf Dinç, deprem bölgesindeki enkazlarda haberlere yansıyan sahipsiz çıkan değerli metal ve biriktirilmiş paraların durumunu paylaşırken okurlara önemli tavsiyelerde bulundu.
Yastık altı birikim alışkanlığının Türkiye’de yaygın olduğunu belirten Doç. Dr. Dinç, konuyla ilgili yaşanmış bir hikaye de paylaştı.
EVDE PARA, DEĞERLİ METAL TUTMA ALIŞKANLIĞI
Yeni Şafak yazarı Dinç’in “Evde para tutanlara bir anekdot” başlıklı yazısından önemli bir bölüm:
(…)yanlış üstüne yanlışımız var. Birisi de evde para veya değerli metal tutma alışkanlığımız. Gördük ki deprem enkazlarından para veya altın gibi değerli metaller çıktı. Bunların çıkacağı önden tahmin edildiğinden hırsızları da afet bölgesine cezbetmiş görünüyor.
Güvenlik güçleri bu para ve altınları hırsızlardan korudu ama şimdi enkazlardan çıkarılan bu değerlerin kime ait olduğunun tespitine çalışılıyor. Bu paraların veya altınların sahipleri/varisleri tarafından korunduğu adli emanetten geri alınabilmesi için ispat gerekecek ki bu kısmı bile can sıkıcı ve zor.
Sırf bu nedenlerle dahi evde yani yastık altında yüklü para veya altın tutmamak lazım. İhtiyat kadar makul bir bütçe hesaplanır evde tutulursa bu başka. Ziynet altın da keza diğer istisna durum olarak görülebilir ki onları dahi bankalardaki emanet kasalarında tutmakta yarar var.
Evdeki varlık, atıl kalması hasebiyle verimsiz ve ziyandır. Hele döviz cinsindense ekonominin bütünü ve dolayısıyla dövizin sahibi için de hem verimsiz hem zararlıdır. Bu yüzden de evde para tutmamak gerekir.
Yastıkaltı varlık tutanların getiri iştahları yok demektir. Bunu bir tasarruf biçimi olarak görürler. Gene de baskılanmış bir getiri dürtüsü olan yastıkaltı varlık sahiplerinin sermaye piyasalarına ısınması gerekir. Ama sadece güvenlik dürtüsüyle düşünüyorlarsa bankalardan varlıklarını depo etmek için hizmet almaları hem kendileri hem ekonominin bütünü için daha iyi olur.
YANLIŞLIKLA ÇÖPE ATILAN YASTIK DOLUSU PARA
Gene de insanların bir bölümü paralarını ve altınlarını evlerinde tutmaktan vazgeçmeyecektir. Teorik anlamda da afet örneği üzerinden de ne desek onlar için anlamsız olacaktır. Fakat illa da evde para veya altın tutacaklarsa en azından sahipliğine dair bir iz veya işaretle bu varlıklarını beraber saklamalarında yarar var. Bu yazıyı biraz da bu yüzden yazdım. Bir anekdotla ne demek istediğimi açayım.
Geçmiş zamanın birinde varlıklarını evde tutma alışkanlığı olan birisinin para ve altınları içine doldurduğu yastık, habersiz ev halkından birisi tarafından kazara çöpe atılır. Akşam durum fark edilince bütün birikiminin çöpe gittiğini anlayan bu kişinin başından aşağı kaynar sular dökülür. Neredeyse inme inecektir.
Yandım Allah, mahallenin çöpü didik didik edilir. Şehrin genel çöp döküm yerine bile gidilir. Çöplerin içinde dolan dolan her yere bakılır ama ne yastıktan ne de para ve altınlardan iz yoktur. Çok para, büyük para… Aile tam bir buhrandadır. Çevrelerindeki kimsenin elinden de bir şey gelmemektedir. Gün geçip bulma ümidi azaldıkça içine düşülen bunalım ters orantılı olarak artmaktadır.
Ama birkaç gün sonra hiç umulmayan bir yerden paranın bulunduğu haberi gelir. Olacak iş değil ama olmuştur işte.
Olay şöyle gerçekleşir; mahalleli meczup delikanlı her zaman olduğu gibi o günde çöpleri karıştırmaktadır. Yastığı çöpte görür ve açar. Sonra içindeki dövizleri tanımadığı kâğıt parçaları olsa da piyango bileti falan olduğunu düşünüp eve götürür. Evde babası paraları ve altınları görünce hayrete düşer. Ne yapacağını şaşırır. Biraz daha buluntuyu inceleyince paralarla beraber birkaç vesikalık fotoğraf olduğunu fark eder.
PARALARIN SAHİBİ NASIL BULUNUYOR
Fotoğraflar üzerine biraz hafızasını zorlayınca paraların ve altınların en azından simaen tanıdığı bir komşusuna ait olduğunu anlar. Hemen haber gönderir. Paraları teslim eder. Olay böylece mutlu sonla biter. Yıllar boyu çalışıp artırdıklarını kaybeden birisi tüm sağlığı bakımından direkten dönmüş olur.
Bu kıssadan hisse; evde ille de para tutacakların parayla beraber aile bireylerinden birkaçının (tanıma olasılığını artırmak için) fotoğrafıyla beraber bu paraları saklamasının yanlış içindeki doğru olacağıdır. Bir kartvizit, en azından bir kâğıda yazılmış ad-soyad, telefon numarası gibi ayırt edici bir eşya ile değerli varlıkları saklamak akıllıca olur. Evde kasa varsa dahi kasanın bir tarafına ad-soyad, şirket unvanı işlenebilir, kazınabilir. Ziynet sahibi onları taktığını gösteren bir fotoğrafı beraberinde saklayabilir.
Bunlar dediğim gibi yanlış içindeki doğru ama şunu da söylemek isterim, anlattığım olayın kahramanı hadiseden sonra tüm varlığını bankaya götürmüş ve o günden sonra evde bir kuruş dahi tutmamış.